İmam Hüseyin (a.s) kıyamının ahlakı: Türk kökenli Kerbela şehidine verdiği özgürlük

İmam Hüseyin’in (a.s) büyük kıyamındaki yolculuğunu, dedesi Resul-i Ekrem’in (s.a.a) şehrinden çıkışından Kerbela'da şehit edilmesine kadar bütün olarak incelersek, bu kıyamın azameti ve ihsanını daha iyi anlarız. İmam Hüseyin (a.s) kıyamında Nebevi ruhu, Hz. Muhammed’in (s.a.a) yüce ahlakını İmam Ali’nin (a.s) tabiatını yansıtmıştır. Hz. Hüseyin (a.s), tüm sözlerinde ve eylemlerinde olduğu gibi, tüm hareketlerinde ve duruşunda da yüceydi.

Evet, İmam Hüseyin (a.s) mübarek kıyamında bu şekilde yürüyerek, dedesi ve babasının hayatının tüm ahlaki ve eğitimle ilgili boyutlarını somutlaştırmıştır. İmam’ın (a.s) yolculuğunun her adımında nesillere en yüce anlamları ve asil ahlakı ilham eden bir ders veriyordu. Onun azim ruhu, insanlığı aydınlatan büyük bir hidayet meşalesiydi.

İmam Hüseyin’in (a.s) kıyamı, cömertlik ve asillikle özdeşleşmiştir. İmam (a.s), o gün halkın önünde çıkarak onları öğütlemiş ve yapmak üzere oldukları korkunç durum hakkında onları uyarmıştı. Ancak dünyaya ve alçak arzularına kapılan bazı kişilerin gözü zulüm ve inkar dışında bir şey görmedi.  alçaklığı, Hüseyin'e saldıracak noktaya gelince, Bunun üzerine Müslim bin Avsace Şimr’e bir ok atmak istedi. Ancak İmam Hüseyin (a.s) onu engelledi ve “Onlara savaş açmayı sevmiyorum” dedi.

İşte bu, Peygamber Efendimiz’in (s.a.a) ahlakıdır; her ne zaman Kureyş’in ona zulmü artsa, “Allah’ım, kavmimi hidayet et, çünkü onlar bilmiyorlar” derdi. Bu aynı zamanda  Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (a.s) de ahlakıdır; çünkü o, hiçbir savaşında düşmana ilk oku atmamıştır. Kan dökülmesini engellemeye çalışır ve insanları doğru yola çağırırdı.

Emeviler, Arap olmayanları küçümserlerdi. Tarih kaynakları, Emevilerin Arap olmayan kişileri, insanlık ve İslam'ın "Allah katında en değerliniz takvâ sahibi olanlarınızdır" ilkesinden tamamen uzak bir şekilde, hayvanlar gibi muamele ettiklerine dair birçok rivayet aktarmaktadır.

Emeviler tarafından yapılan aşağılamalar ve zulüm o kadar ileriye gitmiştir ki, Arap olmayanları hayvan gibi görmüşlerdir. Emevi yönetimindeki tüm topraklarda Arapların dışındakiler zulüm, işkence, öldürülme, küçümsenme ve hakaret altında ezilmişlerdir.

Ahmet Amin, Emevi yönetimi hakkında şöyle demektedir: “Gerçek şu ki, Emevi yönetimi, insanların eşit bir şekilde muamele gördüğü ve iyilik yapanların ister Arap, isterse başka bir ırktan olsun ödüllendirildiği, suçluların ise cezalandırıldığı bir İslam yönetimi değildi. Aksine, yönetim tamamen Araplara aitti ve yöneticiler, Arapların hizmetkarlarıydı. O dönemde Araplarda, İslami değil, cahiliye dönemi ruhu hakimdi.”

Ahmed Emin’in, İslam öncesi cahiliye adetlerinin hâkim olduğu bir dönem olarak tanımladığı bu dönemde, Şehitlerin Efendisi (a.s), bu iğrenç ırkçılığa ve nefret dolu sınıfçılığa karşı mücadele eden kendine özgü bir yaklaşıma sahipti. O, Resulullah’ın (s.a.a) "İnsanlar bir tarağın dişleri gibi eşittir" ve "Arap’ın, Acem üzerinde takva dışında hiçbir üstünlüğü yoktur" sözlerinin izinden gitmişti.

 Aynı şekilde, babası Hz. Ali’nin (a.s) "İnsanlar iki sınıfa ayrılır; biri dinde kardeşin, diğeri ise yaratılışta eşindir" sözünü takip ederek, tüm insanları eşit gören bir yol izliyordu. Şehitlerin Efendisi (a.s), bu sonsuz yolu tüm insanî ve ahlaki boyutlarıyla taçlandırdı.

Bu mazlum sınıfın yanında duran Hz. Hüseyin’in (a.s) ölümsüz duruşlarından biri de, tarih ve siyer kaynaklarının aktardığına göre, Kerbelâ’da yanında savaşan Türk kökenli Vâzıh et-Türkî’nin (Hâris el-Medhıcî’nin azatlısı) şehit edilmesi anında gerçekleşmiştir. Can verirken Hz. Hüseyin’e (a.s) seslenmiş ve İmam (a.s) hemen yanına gitmişti.

Bu – köle – Hz. Hüseyin’in (a.s) azametli ruhunda, yaralarına şifa ve acılarına derman bulmuştu. Hz. Hüseyin (a.s) onun çağrısına cevap verdi, ona doğru yürüdü fakat (a.s) sadece başının yanına gelip ona birkaç söz söyleyip onu iyi dileklerle cennete müjdelemek için değil, aynı zamanda onun ruhunu özgürleştirmek istedi.

Ancak İmam Hüseyin (a.s), bu ezilen kişiye, şehit olmadan önce dünyada insanlığını geri kazandırmak, ona Emevilerin elinden çalınan özgürlüğünü hissettirmek istedi. Ona, "Sen, bu kabileciliğiyle gururlanan ve aşağılık, vahşi olanlardan çok daha temiz, saf ve yücesin" demek istiyordu.

Peki, Hz. Hüseyin (a.s) bu azatlıya ne yaptı? Onun üzerine eğildi ve onu kucakladı. Bu sahne, ırklar arasında ayrım yapan tüm ırkçı ve sınıfsal sistemler için büyük bir ders niteliğindeydi.

O mazlum köle, Hz. Hüseyin’de (a.s) insan üzerindeki zulmü kaldıran ve boynundaki esaret zincirlerini kıran bir umut gördü. Ölüm anında, kalbini bir huzur ve şefkat duygusu kapladı. Dudaklarından şu sözler döküldü: "Benim gibi biri var mı ki, Resûlullah’ın (s.a.v) evladı yanağını yanağıma koymuş olsun?" Ve böylece, ruhu huzur içinde Rabbine kavuştu.

İmam Hüseyin (a.s) çağlara hak, adalet ve iyiliğin anlamını ilham etti. Hz. Hüseyin’in (a.s) ölümsüz duruşunda İslam’ın tüm boyutlarıyla vücut buldu. Çünkü onun yolu, Kur’an’ın, Resûlullah’ın (s.a.a) ve Emirü’l-Müminin’in (a.s) yoluydu.

العودة إلى الأعلى