İnsanlığın peygamberi: Hz. Muhammed (s.a.a)

İnsanlık tarihi boyunca toplumlar, ırkçılık, sınıf ayrımı, kölelik ve emeğin gaspı gibi ağır zulümlere tanıklık etti. Bu ırkçılıktan en çok zarar gören kesimler, özellikle siyahi ırkın yoksul tabakası oldu. Onurları çiğnendi, iradeleri ellerinden alındı, özgürlükleri kısıtlandı. Bu sınıfsal ayrımcılık cahiliye döneminde zirveye ulaşmıştı. İnsanlar; “şerefli, aşağı, efendi, köle, zengin, fakir” gibi kategorilere ayrılmıştı.

İşte tam da o karanlık dönemde Hz. Muhammed (s.a.a), Mekke toplumuyla ağır bir mücadele veriyor, mazlumların üzerindeki zulmü kaldırmak için çabalıyordu. Bu tavrı, henüz nübüvvetle görevlendirilmeden önce bile, birçok insani davranışında açıkça görülüyordu. Kadına zulmüyle tanınan, zorba ve kibirli bir toplumda Peygamber (s.a.a) alçakgönüllülüğün ve yüce ahlakın sembolüydü. Ayakkabısını kendi eliyle yamıyor, elbisesini dikiyor, koyununu sağlıyor, evinde ailesine yemek ve içecek işlerinde yardım ediyordu.

Yanında çalışanlara karşı da tutumu böyleydi. Dokuz yıl boyunca hizmetinde bulunan Enes b. Mâlik, “Allah Resulü bana hiçbir zaman ‘Niçin böyle yaptın?’ demedi, hiçbir davranışımı ayıplamadı” diye anlatır. Habeşli hizmetçisi Ümmü Eymen içinse, “O, beni doğuran annemden sonra benim annemdir” demiştir.

İnsaniyet, onun bütün tavırlarında ve davranışlarında en güzel şekliyle tecelli etmişti. Bir insanın diğerine üstünlük taslamasını hoş görmezdi. Bir gün Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştu:

“Beş şeyi ölümüm gelene kadar terk etmeyeceğim: kölelerle birlikte yere oturup yemek yemek, semersiz eşeğe binmek, keçiyi elimle sağmak, yün elbise giymek, çocuklara selam vermek. Ta ki benden sonra sünnet olsun.”

Bir insanın diğerine üstünlük taslamasından hoşlanmaz, “Ben kölenin yediği gibi yer, kölenin oturduğu gibi otururum. Ben sadece bir kulum” diyerek bu düşünceyi kökünden reddederdi. Yanına gelen biri heybetinden titrediğinde, onu sakinleştirir ve “Ben bir kral değilim, kuru et yiyen Kureyşli bir kadının oğluyum” derdi.

Hatta onun risaletine iman etmeyenlerle bile böyle bu ahlakıyla yaklaşırdı. Onların inkârına ve nankörlüğüne üzülüyor, şöyle dua ediyordu: “Allah’ım! Kavmime hidayet ver, çünkü onlar bilmiyorlar.” Kur’an-ı Kerim, O’nun (s.a.a) bu üzüntüsüne değinerek şöyle buyurmuştur:

“Şimdi onlar bu (Hakk) söze (Kur’an’a) inanmayacak olurlarsa, belki de Sen, onların peşi sıra esef ederek kendini helak edeceksin” (Kehf-6)

Yani: “Onların dünyaya dalmaları ve bu söze iman etmemeleri seni öylesine üzdü ki, neredeyse kendini kahrından yok edeceksin.”

Rahmet, Resulullah’ın (s.a.a) her hâlinde, sözünde ve işinde tecelli etmişti. Nitekim Allah Teâlâ onu birçok ayetle övmüştür:

“Ve şüphesiz sen yüce bir ahlak üzerindesin.” (Kalem-4)

“Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya-107)

“Andolsun, size içinizden öyle bir peygamber geldi ki, sıkıntıya düşmeniz ona ağır gelir; size çok düşkündür, müminlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe-128)

“Sen onlara sırf Allah’ın lütfettiği merhamet sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onların bağışlanmasını dile, iş hakkında onlara danış, karar verince de Allah’a güven, doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever.” (Âl-i İmrân-159)

Onun (s.a.a) davetinin özünde insanı özgürleştirmek, adalet ve eşitliği yaymak, insanlığı asırlardır kuşatan bu korkunç ırkçılık hastalığını kökünden söküp atmak vardı. Daha sonra o zalim toplumda, sınıfsal ayrımları ve ırkçılığı rotadan kaldırmak çin bir ilahi ses yükseldi:

“Ey insanlar! Biz sizi, bir erkek ve bir dişiden yarattık. Sizi birbirinizi tanıyasınız diye, milletlere ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz Allah katında en şerefli ve itibarlı olanınız, O’na karşı en çok takvalı olanınızdır. Allah, her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.” (Hucurât-13)

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan, ikisinden birçok erkek ve kadın üretip yayan rabbinize itaatsizlikten sakının. Adını anarak birbirinizden dilek ve istekte bulunduğunuz Allah’a saygısızlıktan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” (Nisa-1)

“Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin; zira onlar kendilerinden daha iyi olabilirler. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler; çünkü alay edilenler edenlerden daha iyi olabilirler. Biriniz diğerinizi aşağılamayın, birbirinize kötü ad takmayın. İman ettikten sonra fâsıklıkla anılmak ne kötüdür! Günahlarına tövbe etmeyenler yok mu, işte zalimler onlardır.” (Hucurat-11)

Uzun süre bu çirkin ırkçılıktan muzdarip olan milletler, insanın insana köle edildiği, haklarının gasbedildiği nice dönemler yaşamışlardır. Öyle ki, tarihin bazı dönemlerinde köle, hayvan gibi muamele görmüş, hatta insan türünden olmadığına inanılmıştır. Bu zihniyet, toplumlarına felaketler getirmiş, tarihlerini kara lekelerle doldurmuştur. Hatta yakın zamana kadar bazı milletler, farklı ırkları toplumdan ayırmış, haklarını ellerinden almış, onurlarını çiğnemiştir. Günümüzde bile bazı sözde gelişmiş toplumlarda bu saldırgan fikir ve kan dökücü eğilim varlığını sürdürmektedir. Şehirler, teknoloji ve mimaride ilerlemelerine rağmen “insanı inşa etmek”te, Allah’ın muradı olan insan sevgisine yönlendirmekte, mezhepçilikten ve ırkçılıktan arınmakta başarısız olmuşlardır.

İslam ise ırksal farklılıkların, Allah’ın yaratışındaki bir sünnet olduğunu bildirmiştir:

“Gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olması yine O'nun varlığının delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için dersler vardır.” (Rum-22)

İslam Peygamberi (s.a.a) de bütün ırksal ayrımları ortadan kaldırmış, insanlar arasında üstünlüğün yalnızca takvayla olduğunu ilan etmiştir:

“Arabın Acem’e, beyazın siyaha üstünlüğü yoktur; üstünlük sadece takvadadır.”

Batı’nın büyük düşünürleri bile bu parlak tarihin sahibi olan insanlığın önderine saygıyla eğilmişlerdir. Will Durant şöyle der:

“Büyüklere, insanlar üzerinde bıraktıkları etkiyle hükmedecek olursak, Muhammed en büyüklerin en büyüğüydü.” (1)

Bernard Shaw da şöyle der:

“Eğer bugün dünyada mutlak iktidarı eline alacak biri varsa, Muhammed gibi bir adam, tüm sorunları çözer, insanlığı iyiliğe götürür, ona barış ve özlenen saadeti kazandırırdı.” (2)


1-     Will Durant (Kültürün Hikâyesi / Uygarlık Tarihi) Cilt 3, s. 570

2-     Alman filozof ve felsefe tarihçisi Geschichte der Philosophie (Felsefe Tarihi) S.552

العودة إلى الأعلى