Kerbela’daki mukaddes türbeler ABD işgali ve savaşlardan nasıl korundu?

2024-04-09 14:12

Kerbela’daki mukaddes türbeler, genel olarak dünya genelinde özelde ise Irak’taki Müslümanlar için özel bir konuma sahiptir. Bu mukaddes yapıların korunmasına yönelik çalışmalar da son 20 yılda önemli bir ivme kazanmıştır. 2003 yılında Merce-i Âla’nın Kerbela Temsilcisinin başlattığı hareketle bir grup Kerbelalı genç bu mekânın mukaddesatını ve içerisindekileri muhafaza etmek için ilk adımı attı.

Hüseynî avlunun anahtarının teslim edilmesi

2003 yılından sonra Amerika’nın mukaddes Kerbela şehrine girmesiyle olaylar başladı. O dönem Hz. Hüseyin (a.s) ve Hz. Abbas (a.s) türbelerinin kapıları kapalıydı. Başkent Bağdat ise henüz işgal edilmemişti. İşgal güçlerinin mukaddes türbeleri kirletmesinden endişe duyuluyordu. Merce-i Âla’nın Kerbela Temsilcisi Şeyh Abdulmehdi el-Kerbelai öncülüğünde harekete geçen Kerbelalı gençler, türbenin avlusunun etrafını sararak konuşlandılar. Gönüllü gençler, türbenin kapılarında nöbet tutarken, Kıble Kapısı’nda Şeyh Kerbelai’nin imametinde cemaat namazları kılındı.

 Hz. Hüseyin (a.s) Türbesi'nin eski Genel Sekreteri Seyyid Cafer El Musevi, o günleri şöyle anlatıyor:

“09.04.2003 tarihinde Bağdat’ın işgalinden sonra, bir grup Kerbelalı Merce-i Âla Temsilcisi ve türbenin o dönemin Türbe Muhafızı olan Seyyid Sahib Nasrallah ile koordineli bir şekilde, mukaddes avlunun korunması ve ziyaretçilere açılması için bir mekanizma üzerinde anlaştılar. Bu ekibin başında, türbede birçok önemli görev üstlenen ve bakım bölümünü yöneten önemli bir kişi olan Kerim El-Enberi bulunmaktaydı.

O dönem, Hüseynî Avlunun Muhafızı, Esas Avlunun anahtarını herkes tarafından kabul edilen güvenilir bir taraf teslim etmek istiyordu. Bu nedenle Merce-i Âla Temsilcisi ve muhafız arasında koordinasyon sağlamak ve teslim işinin nasıl yapılacağını görüşmek için iletişim kuruluyordu. Görüşmeler sonunda Esas Avlunun anahtarının, Necef-i Eşref’teki Yüce Dini Merceiyet’e teslim edilmesi konusunda anlaşmaya varıldı. Anlaşma Sefer ayının ‘0’sinde yapılan ziyaretlerden yaklaşık 2 hafta önce sağlandı.”

O günlere tanık olan Hz. Abbas (a.s) Türbesi’nin Şeri Mütevelli Ofisi Müdürü Seyyid Efdal eş-Şami de şunları ifade ediyor:

“O dönemde Kerbela halkı ve tüm ziyaretçiler, Baas rejimi döneminde yasaklanan türbe ziyareti ve Hüseynî dini ritüelleri gerçekleştirmek için büyük bir özlem duyuyordu. Ehlibeyt (a.s) dostları, Hz. Hüseyin (a.s) Türbesi’nin avlusunda matem meclisi düzenlemek, Hüseynî günleri anmak ve Kerbela şehitlerine ağıtlar okumak için acele ettiler. Bu ritüel günlerce devam etti. Matem grupları irili ufaklı alaylar düzenledi ve herhangi bir organizasyon olmaksızın kendiliğinden olaylar gelişti. Bölgede o zaman hüküm süren kaosa ve güvenlik açığına rağmen matem meclislerinde hiçbir sorun yaşanmadı. Bu,

Türbelerin yönetim kurullarının oluşturulması

Irak'ın sınırlarının komşu ülkelere açık olduğu ve sınırlardan geçenleri sorumlu tutacak kontroller veya kısıtlamalar olmadığı dönemde, Kerbela kenti masum İmamları (a.s) ziyaret etmeye istekli ziyaretçilerin yanı sıra Amerikan işgalci varlığıyla içeriye sızan kişilerle doluydu.

İki mukaddes türbenin avlusunu muhafaza etmek, işgalcilerin girişinden ve sızanların saldırılarından korumak ve burayı ziyaretçilere açmak amacıyla atılan ilk adım Merce-i Âla Temsilcisinin yönlendirmeleriyle gerçekleşti.

Seyyid Efdal eş-Şami bununla ilgili şunları kaydetti:

“Baas rejiminin yıkılması sırasında birçok kurum ve devlet dairesinin grup ve şahıslar tarafından saldırıya uğraması üzerine, Kerbela şehrinde de mukaddes türbelerin bu kaostan nasıl korunacağı telaşı vardı. Şeyh Abdulmehdi el-Kerbelai ve alim Seyyid Muhammed Tabatabai bu konuyu çözmek için art arda görüşmeler yapıyordu.”

O sırada Şeyh Kerbelai ve Kerbela'dan bir grup gençle birlikte 5 Nisan 2003'ten birkaç gün sonra Alim Seyyid Muhammed Tabatabai'yi ziyarete gittiklerini belirten Efdal eş-Şami, bu görüşmelerin ardından Türbelerin yönetim kurullarının oluşturulmasına yönelik girişimlerin başlatıldığını belirtti. Bu girişim, Hz. Hüseyin (a.s) Avlusunu korumak ve türbenin mal ve mülklerine tecavüz edilmemesini engellemek isteyen bir grup insan tarafından başlatıldı. Daha önce işgalcilerin saldırısına uğradığı göz önüne alınarak, bu komitenin ilk işi avlunun kapılarını sabah ezanından saat 12'ye kadar ziyaretçilere açmak oldu.

Her gün gelen ziyaretçi sayısı binleri bulsa da hizmete katılan gönüllü sayısı başlangıçta 24 kişiydi. Bu hizmetkarların görevi mukaddes türbenin kapılarını açıp kapamak ve temizlemekti. Ziyaretçi sayısının giderek artması ve ülkede yaygın olan kaos durumuna rağmen, teftiş edilmeyi gerektirecek herhangi bir acil durum yaşanmadı.

Bu dönemde, Hz. Hüseyin (a.s) ve Hz. Abbas (a.s) türbelerinin yönetimini denetlemek üzere bir komite oluşturuldu. Bu komitede türbenin işlerini yönetme yetkisine sahip olan kişiler merhum Seyyid Muhammed Tabatabai, Şeyh Ahmed el-Safi ve diğeri de Şeyh Abdulmehdi el-Kerbelai oldu.

2003 sonrası mukaddes türbelerin ilk yönetimi

Hz. Hüseyin (a.s) ve Hz. Abbas (a.s) türbelerinin yönetimi, başlangıçta bir grup kişiden oluşan tek bir idareydi. Bir süre aynı çatı altında birlikte önemli görevler üstlendikten sonra, bu komiteden bazı kişiler Hz. Abbas (a.s) Türbesi’ni yönetmek üzere görevlendirildi.

Bu dönemle ilgili Seyyid Saadeddin el-Bina şunları aktardı:

“Hz. Abbas (a.s) Türbesi hala Seyyid Hizmetkarlar tarafından yönetiliyordu. O dönem, Hz. Abbas (a.s) Türbesi de İmam Hüseyin (a.s) ziyaretçilerinin hizmetine açıldı. Bu hizmetkarlar, Seyyid Cafer el-Musevi, Hacı Kerim el-Enbari, Seyyid Saadeddin el-Bina, Seyyid Muhammed Şemseddin ve Kadı Muhammed Hüseyin Nasrallah idi. Daha sonra mukaddes türbelerin yönetimini denetleyen komite, Hz. Hüseyin (a.s) Türbesini ve Hz. Abbas (a.s) türbelerini yönetecek birer komite oluşturulması talimatını verdi. Baas rejiminin yıkılmasın sonra Ekim 2003'e kadar yani yaklaşık altı ay kadar bu komiteler iki mukaddes türbenin yönetimini sürdürdüler.”

2003 sonrası türbe yönetimini üstlenen komitenin başına gelen olaylar

29 Ağustos 2003'te Seyyid Muhammed Bakır el-Hekim’in başına gelen suikastı Kerbela'daki mukaddes türbelerin komitelerini endişelendirmişti. Mukaddes türbelerin terör çetelerinin hedef tahtasında yer alması ve ziyaretçilerin teröristler ve hırsızlık vakalarından korunması gibi gerekçeler göz önüne alınarak, iki mukaddes türbeyi koruyacak güvenlik mekanizmalarının oluşturulması gündeme geldi. Ne var ki bu komiteler de bazı engellerle karşılaştı. El-Bina bu engelleri şöyle sıraladı:

1-  Kerbela’da bombardıman olaylarının devam etmesi

2-  Güvenlik komitesinin ziyaretçileri neye göre tanıyıp kabul edeceğinin bilinmemesi

3-  Küçük ve büyük araçların Beyne’l Haremeyn-i Şerifeyn bölgesinden geçmesi

4-  Denetim ve güvenlik mekanizmasında görev alan gönüllülerin sayısının azlığı

5-  Türbe kapılarının kadın ve erkeklere ayrı ayrı açılmasının önemi

6-  Gönüllüler arasında bu kültürün tanıtılmasının ve ziyaretçilerle saygı ve nezaketle iletişim kurmalarının sağlanmasının önemi.

O dönemde alınan önlemler ve ziyaretçilerin sıkı bir aramadan geçirilmesinin psikolojik etkileri oldu. Pek çok ziyaretçi bunu kabul edilmeyecek bir yabancı kültürün türbeye taşınması olarak gördü. Nasıl olur da Peygamber Efendimizin (s.a.a) torununu ziyaret etmek isteyen kişiler böylesine bir aramadan geçmeye razı olabilirdi?

Bazen de Şii Müslümanlar ölen yakınlarını Hz. Hüseyin (a.s) ve kardeşi Hz. Abbas’ın (a.s) türbelerine getirmek istiyordu. Güvenlik durumu nedeniyle çoğu zaman cenazelerin de aranması gerekiyordu. Bazı cenaze sahipleri ise bu durumu cenazelere saygısızlık ve kendilerine karşı bir hakaret olarak kabul ediyordu. O günlerde iki mukaddes türbede hizmet veren gönüllüler ve ziyaretçiler arasında ciddi sorunlar yaşanıyordu. Ancak zaman geçtikçe, ziyaretçilerin sayısının sayılarının hızla artması, yurt dışından gelen ziyaretçiler ve ülkedeki terör olaylarının artışı, ziyaretçilerin bu yeni durumun ciddiyetini anlamasını sağladı.

 Hz. Hüseyin (a.s) Türbesi’nin açılması

Hüseyin Türbesi'nin içerisindeki odalar, iki türbenin alt komiteleri oluşturulduktan sonra bile kapalı kaldı. Ne var ki sorumlulukların artmasıyla birlikte geriye kalan odaların da açılması gerekiyordu. Bu odaların anahtarları hala eski muhafızın elindeydi. Bu durum, mukaddes türbelerin yeni oluşturulan idaresi ile resmi kurumlar arasında o dönemde yerel yönetim ve yargı emriyle ortak bir komite oluşturulmasını gerektirdi. Baas rejiminin orada bazı kimyasal silahları saklamış olabileceğine dair korkular vardı.

Seyyid Bina bu durumla ilgili şunları kaydetti:

“Müstahkem Salon isimli bir oda 2007 yılına kadar kapalı kalmıştır. İçerisinde mukaddes türbelerin değerli eşyalarının yanı sıra Irak Vakıflar Bakanlığı'nın imzaladığı 2002 yılı envanterli önemli belgeler de bulunuyordu.”

Kaynak: El-Atebat Dergisi – İkinci sayı

Çeviri: Merve Soydaş Gök

 

 

Attachments

العودة إلى الأعلى