Dillerin anası... Kur’an dili üzerine bir inceleme
Değerli okuyucu, bu yazı bir dilbilim araştırması ya da edebî terimler ve nahiv kavramlarıyla dolu akademik bir makale değildir. Bu, insanlık açısından yüce bir hakikatin analizi ve yüce Arap dilinin zenginliğini ve eşsizliğini gün yüzüne çıkarma çabasıdır. Allah-u Teâlâ’nın hiçbir dile vermediği bir seçkinlikle onurlandırdığı Arapçayı, yeniden düşünmek; sorular sormak ve bu sorulara okuyucuyu ikna eden, zihnini ve kalbini zenginleştiren cevaplar aramak amacındayız. Yani hem soru soracak hem de cevaplamaya çalışacağız.
Konu geniş, dallı budaklı ve çok yönlü olduğu için bu meseleyi aşamalı olarak ele alacağız. Bu makale dizisinde amacımız, konuyu tüm yönleriyle açıklığa kavuşturmaktır. Başarı ise ancak Allah’tandır.
Niçin Arapça?
Zihinde beliren ciddi bir soru: Neden Yüce Yaratıcı, son ilahi kitap olan ve “Önünden de arkasından da batılın yaklaşamayacağı” Kur’an-ı Kerim’in dili olarak Arapçayı seçmiştir?
Bu kitap, insan hayatı için ilahi bir anayasa olup Allah tarafından tahriften korunmuştur:
“Kesin olarak bilesiniz ki bu kitabı kuşkusuz biz indirdik ve onu mutlaka koruyan da yine biziz.”
(Hicr, 9)
Elbette Yüce Allah, kulları için daima en hayırlı, en üstün ve en uygun olanı seçer. Bu sebeple, bu soruyu sormaktaki maksadımız Arapçanın diğer insan dilleri karşısındaki üstünlük yönlerini ortaya koymaktır. Bu, Arap ırkına ya da Arap milliyetçiliğine dayalı bir övünme değildir; çünkü Allah ve Resûlü, takva dışında hiçbir üstünlüğü kabul etmemiştir:
(1) “Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Hepiniz Âdem’densiniz, Âdem ise topraktandır. Allah katında en üstün olanınız, O’ndan en çok sakınanınızdır.”
“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi milletler ve kabilelere ayırdık ki, birbirinizi kolayca tanıyasınız. Şüphesiz, Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanızdır.”
(Hucurât, 13)
Dolayısıyla burada söz konusu olan, bu yüce dilin gücünü ve ayrıcalıklarını anlamaya çalışmaktır. Çünkü Arapça, Kur’an’ın dili, Peygamber’in (s.a.a) ve masum imamların dili, ibadetlerin ve duaların dilidir. Bu yönleriyle İslam’ın, yani dinlerin en sonuncusu ve en mükemmeli olan İslam’ın temel sütunlarından biridir.
Kur’an’da Arap diline dair ayetler
Sorunun cevabına ulaşmak için başvuracağımız ilk kaynak, Allah’ın kelamıdır. Kur’an-ı Kerim, birçok ayette dilinin Arapça olduğunu açıkça vurgular:
“Şüphesiz Biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik ki aklınızı kullanıp anlayasınız diye.” (Yusuf, 2)
“Anlayıp düşünesiniz diye onu Arapça Kur’an olarak indirdik..” (Zuhruf, 3)
“İşte böylece Biz sana Arapça bir Kur’an vahyettik ki Ümmü’l-Kura’yı (Mekke’yi) ve çevresindekileri uyarasın.” (Şûrâ, 7)
“Onu her türlü çelişkiden ve gerçeğe aykırı bütün unsurlardan uzak, dosdoğru Arapça bir Kur’an olarak indirdik; belki gittikleri yolun yanlışlığını anlayıp Allah’a karşı gelmekten sakınırlar diye.” (Zümer, 28)
“Şüphesiz bu Kur’an âlemlerin rabbi tarafından indirilmiştir. Onu, senin kalbine uyarıcılardan olasın diye açık bir Arapça ile Rûhulemîn indirmiştir.
.” (Şuarâ, 192–195)
“Oysa bundan önce de bir rehber ve rahmet olarak Mûsâ’nın kitabı gelmişti. Bu ise önceki kitapları onaylayan, haksızları uyarmak için ve iyi yolda olanlara müjde olarak Arap diliyle gelmiş bir kitaptır.” (Ahkâf, 12)
“Senin hakkında kâfirlerin: “Ona Kur’an’ı kesinlikle bir insan öğretiyor” dediklerini elbette biliyoruz. Kaldı ki, Kur’an’ı sana öğrettiğini iddia ettikleri kişinin dili yabancıdır, Kur’an ise açık ve anlaşılır bir Arapçadır.” (Nahl, 103)
Bu ayetler, Kur’an’ın dilinin açık ve kesin Arapça olduğunu, onun Peygamberinin kalbine bu dille indirildiğini ve böylece insanların onu anlayabilmesini istediğini beyan etmektedir.
Zayıf anlayışımızla bu ilahi tercihin tüm hikmetlerini kavramamız zor olsa da, Allah’ın kelamına, Peygamber’in (s.a.a) ve Ehlibeyt’in (a.s) açıklamalarına başvurarak bazı yönleriyle bu seçimin hikmetine yaklaşabiliriz.
Aynı şekilde, önceki ayetlerin açık tefsirine başvurarak, karşılaştırma, araştırma ve tahlil yoluyla bize gizli kalanı kavramaya çalışırız ki, tatmin edici bir cevaba ulaşabiliriz.
“Kur’an neden Arapça indirilmiştir?” sorusuna cevap ararken, bize örnek olarak (ama sadece bunlarla sınırlı olmamak üzere) hatırlatılan sebepler —ki Allah’ın hikmetinin gizli kalan yönleri elbette çok daha yücedir— dilsel, tarihsel ve ilahî beyanın dengesi dikkate alındığında şu şekilde sıralanabilir:
1- Çünkü Peygamber (s.a.a) Arap’tı, kavmi de Arap’tı; Arapça ise onlara hitap etmek, onlara delil getirmek için en uygun dildi.
Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Biz her bir peygamberi, dinî emir ve yasakları onlara en güzel şekilde anlatmaları için kendi kavminin diliyle gönderdik. Artık Allah dilediğinin doğru yoldan sapmasına fırsat verir, dilediğini de doğru yola erdirir. O, karşı konulamaz kudret sahibi, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır.”
(İbrahim Suresi, 4. Ayet)
2- Çünkü Arapça, dillerin en kapsamlısı ve en fasih olanıdır.
Arapça kelime hazinesi zengindir, kelimelerden çok çeşitli türevler üretilebilir; gramer kuralları bol, ifade gücü yüksek, fesahat ve belagat bakımından eşsizdir.
Şayet biz onu yabancı dilde okunan bir kitap olarak indirseydik mutlaka şöyle diyeceklerdi: “Âyetlerinin açık seçik anlaşılır olması gerekmez miydi? Bir Arap’a yabancı dilden bir kitap, öyle mi!” De ki: “O, inananlar için bir rehber ve şifadır; inanmayanlara gelince onların kulaklarında bir sağırlık vardır, Kur’an onlara kapalıdır. (Sanki) onlara çok uzaktan sesleniliyor.”
(Fussilet Suresi, 44. Ayet)
3- Kur’an Arapça indirilmiştir; fakat anlaşılması bütün diller için mümkündür.
Sonuç
Arapça, bu ilahî görev için seçilmiştir; çünkü hem Peygamberin (s.a.a) hem de kavminin dilidir, ayrıca benzersiz bir fesahat ve belagat gücüne sahiptir.
İlahi maksat, bütün insanlığa yöneliktir. Allah, Kur’an’ı Arapça indirmiş olsa da onu tüm dillere anlaşılabilir kılmıştır; Arapça, tebliğ ve delil getirmenin temel nüvesi olmuştur.
Arapça, hem tarihsel bağlamda hem de ifade gücü ve anlatım inceliği bakımından en uygun vasıta olmuştur.
Her hâlükârda, bu ilahî seçimi doğuran tüm sebepleri tam olarak kavramak mümkün değildir; çünkü sınırlı aklımızın idrak edemediği, Allah’ın ilminden çok daha fazlası gizlidir. Zira Allah, kullarına ilminden dilediği kadarını bildirmeyi takdir etmiştir. Bu nedenle, ilim ve marifet geliştikçe, insanlık ilahî tercihlerin hikmetlerini daha iyi fark etmektedir.
Ve nihayet, Kur’an’ın dili olan Arapçanın sırları —ki o, hadislerde geçtiği üzere cennet ehlinin dilidir— her gün yeni yönleriyle keşfedilmeyi beklemektedir.
Bir sonraki makalede, bu yüce dilin gücünü, ayrıcalıklarını ve benzersiz yönlerini teorik ve pratik olarak, tarihî olaylar ve deliller ışığında ele almaya çalışacağız.
[1] Bihârü’l-Envâr, Allâme Meclisî, cilt 73, s. 350



