Mukaddes haremlere giriş izni... Vuslatın kalplere erişmesi

2024-07-14 13:23:47

Kalpler, mabudun ve mahbubun otoritesini tanır, akıl ise makbul olan aklıselim bir yönetimi kabul eder. Bedenler, arzular ve isteklerin yönetimini kabul eder. İnsan eğer Alemlerin rabbi olan Allah’ın otoritesini tanıyorsa akıl, yasalar ve dinin kurallarını tanır.

Ehlibeyt 'in (a.s) pâk türbeleri de, müminlerin kalplerinin yöneldiği ve onlara rehberlik eden aydınlık ve basiret merkezleridir. Bu mukaddes türbeler, yüzyıllar geçmesine ve zalimlerin bu türbeleri ve sembollerini hedef almalarına rağmen kutsallığını korumayı başarmıştır. {İsterler ki Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürüversinler; ama inkârcılar hoşlanmasalar da Allah nurunu muhakkak tamamlamayı istiyor.} (1)

Eski zaman alimleri, ziyaretin öneminin farkındaydılar. Bu bilinci,  Ehlibeyt (a.s) imamlarının hadislerinden almışlardı. Bu hadisler derlenerek ziyaret ve dualar kitaplarında yerini aldı ve daha sonra ziyaretçilerin en iyi şekilde istifade edebilmesi için türbelerde gözle görülen kısımlara yerleştirildi.

İdeal ziyaret şekli nasıldır?

Peki bizler hatalı kullar olarak, Allah'ın bize hidayet rehberi ve kurtuluş yolu olarak bahşettiği imamlarımızın pâk ve tertemiz  evlerine nasıl girebiliriz ki, burada hayatın gerçeklerini öğrenelim?

Bu kutsal mekanlarda büyük sevaplar kazanabilmek için adım atıp içeri girmek yeterli midir?

Türbede zarihe yaklaşıp ziyaret duaları okumak yeterli midir?

Niçin birçoğumuz teveccüh edememekten, gözyaşlarımızın donmasından ve ziyaretin manevi hazzına ulaşamamaktan şikayetçiyiz?

Bunlar hakikati arayan derbeder ve susuz kalplerimizi acıtan sorulardır.

Pek çok insan, her evin bir kapısı olduğu gibi her caminin bir mihrabı olduğunu ve ziyarete gitmenin de kendine has bir adabı ve gereklilikleri olduğunu unutmaktadır.

Bu adap, öncelikle türbelere gitmeden önce tevbe istiğfar ederek kişinin ruhunu bu önemli ziyarete hazırlamasıyla başlar. Ziyaret guslü almak da tavsiye edilir. Az yemek, az içmek ve az konuşmak da hüsnü teveccühe yardımcı olur. Bu, bedenin ağır yiyecekleri sindirmekle meşgul olup yorulmaması, ruhun da hayatın kaygı ve sorunlarına takılıp ziyaretin asıl amacından sapmaması için gereklidir.

Geriye, sadece içeri girmek için kapıyı doğru şekilde çalmak kalıyor.

İşte burası en can alıcı nokta!

Bu kapı girmek isteyenler için sonuna kadar açıktır. Peki girişi izni var mıdır?

Sultanların kapısı gibi kilitli değil, ancak onlardan daha yüce ve değerli.

Veli kullarına yaklaşarak Allah’ın rızasını arayan ziyaretçiler için kapalı değil, sonuna kadar açıktır.

Ancak bu gerçek, bazılarının kapıyı çalmayı ve içeri girmek için izin almayı unutmasına neden oluyor.

Ziyaret adabına dönecek olursak, bunun için İmamların kaynaklarına bakıyoruz

Ziyaret izni ilk olarak Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim’de zikredilir. Bu cennetin kapısının ilk çalınmasıdır.

“Allah’ım! Şüphesiz ben Peygamber’inin -salavatın ona ve Ehlibeyti’nin üzerine olsun- evlerinin kapılarından bir kapıda durmaktayım. Ve sen ondan izin almadan insanların içeriye girmesinden sakındırdın. (Kur’an’da) şöyle buyurdun: {Ey iman edenler! Peygamber’in evlerine izinsiz girmeyin.}” (2)

Evet, izin istenmesinin başlıca sebebi bu ayet-i kerimedir. Sevgiliye yakın olmanın lezzetini kalbinizde hissettiğinizde, bu yakınlıktan çekinir ve Peygamber'in evlerine izinsiz girmenin ilahi bir yasak olduğunu hatırlarsınız.

Peki, içeri girmek için bize izin verildiğini nasıl anlarız?

Sadece dilimizle izin istemek yeterli değildir. İznin alınış şekli, onun anlamını kavramaya yardımcı olur. Duanın devamında, kalbimizle alemleri yaratan yüce Allah’a yöneliriz.

“Allah’ım! Ben bu mübarek ziyaretgâhın sahibinin saygınlığına inanıyorum; hem gaybetinde (ölümünden sonra), hem hayattayken. Ve biliyorum ki senin Resul’ün ve halifelerin (onlara selam olsun) senin indinde diridirler, rızıklanmaktadırlar; benim durduğum yeri görüyor, sözümü duyuyor ve selamıma karşılık veriyorlar. Ne var ki, sen benim kulağımı onların kelamına kapatmışsın; ama onlarla münacat etmenin lezzetiyle idrak kapımı açmışsın.”

İşte ziyaretin özü burada gizlidir. Bu maka-ı şerifin sahibi Allah’ın katında canlıdır. O beni görür, ancak ben önü göremem. O beni işitir ve selamımı alır. Eğer bu selamın karşılığını duyamıyorsam bu onun değil benim eksikliğimden kaynaklanır. Dünya beni kendisine çektiği, kulaklarım ve gözlerim dünya malı ile dolduğu için hakikat benim duyularımla değil içgörümle hissedebileceğim şekilde karşıma çıkıyor.

Dünya ve benlik sevgisiyle dolu olduğu sürece, sevgiliye münacattan nasıl lezzet alınabilir ki?

Makam-ı Şerif’e giriş için izin istemek, kişinin varlığının sarsılması ve ruhun derinliklerinde vicdanın gerçeğini uyandırması ile gerçekleşir. Hatalı olan bir kulu imanın hakikatine yükseltir.

“Ve gerçekten ben evvela senden izin istiyorum ey Rabbim; ikinci olarak Resulü’nden (s.a.a) izin istiyorum ve senin halifen olan, itaati bana farz imam olan filan oğlu filandan (a.s) izin istiyorum.”

Bu istemenin adabı ve istenen şeyin büyüklüğünün hissedilmesidir. Sadece müstesna bir kişinin evine girmiyor, Allah’ın yüceltilip anıldığı evlerden birine giriyorsun. {Allah’ın yapılmasına ve içinde isminin anılmasına izin verdiği evlerde, akşam sabah Allah’ı tenzih ederek anarlar} (3)

Ne var ki, bu giriş iznine karşılık veirlen ilahi cevabın pratik bir tercümesi olmalı, ve kapıda başlayan münacatın derinlere inen ve cevabı tercüme eden bir yankısı olmalıdır: İşte bu cevap, kulun bu sözleri söylerken kalbinde yaşadığı huşusudur. Kalp atışları tekrar ederken gözyaşlarının dolup taşmasıdır.

Huşu az ya da çok olabilir, göz yaşları az ya da çok akabilir. Ancak yaratının cömertliği bakidir.

“O hâlde izin ver bana ey Mevla’m; velilerinden herhangi birisine verdiğin en iyi giriş izni gibi. Ben buna layık değilsem sen buna layıksın.” (4)

Bu noktada alimler ve arifler, bizlere huşu, boyun eğme ve kalp yumuşaklığı ile istenen giriş izninin beraberinde muhakkak birkaç damla göz yaşı getireceğini söylüyorlar.

 

Öyleyse, bu mukaddes evlere giriş izni ilk olarak sevgilinin kapısını çalmaktır. Henüz giriş kapısında aşıkların gözlerinden dökülen yaşları daha sonra atılan adımlar takip eder. Bu makamın ufku, hiç batmayan bir güneşe açılır.

Bizler, ziyaretin özüne ulaşmak isteyen tüm Ehlibeyt dostlarına şunu tavsiye ediyoruz: Giriş iznini ihmal etmeyin. Bu eşi benzeri olmayan bir hazinenin anahtarıdır. Eğer o mübarek izni hissettikten sonra Allah'ın evine girerseniz, o zaman O'nun rahmetinin kapıları size açılmıştır ve Allah’ın açtığı hiçbir kapı kapanmaz.

Yazı: Reca Muhammed Baytar – Lübnan

Çeviri: Merve Soydaş Gök

 

1-    Tevbe-32

2-    Ahzâb, 53

3-    Nur-36

4-    Biharul Envar – Mukaddes Türbelere Giriş izni

 

العودة إلى الأعلى