Gadir-i Hum'dan Kerbela’ya uzanan Peygamber mirası

2024-07-06 08:41:33

Hidayet önderi ve rahmet peygamberi olan Hz. Muhammed (s.a.a), vasisi İmam Ali’nin (a.s) elini havaya kaldırarak imamet ve velayetin sırrını tüm dünyaya ilan ettiğinde; “Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır” demiştir.

Bu İmametin kaçınılmaz şartlarını daha da güçlendirmek için ardından “Allah’ım, onu seveni sev, ona düşman olana düşman ol” demiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.a) hikmet dolu İslam’ın yönetim kurallarını belirlerken, velayet hakkının sadece Allah'ın seçtiği kimselere ait olduğunu vurgulamıştı. Seçkinlerin seçkini, özün özü, Peygamber Efendimizin (s.a.a) ilim şehrinin kapısı... Hakkı arayan kim varsa o kapıdan içeri girmek zorundaydı.

Resulullah’ın imametindeki Hac’dan dönen Müslümanların buluşma noktasında, istisnai bir zaman ve mekanda yapılan bu duyuru, son derece açık ve anlaşılırdı. Kendisi ile birlikte Hac ibadetini eda eden Müslümanları çölün sıcağında durduran Resulullah’ın (s.a.a) ciddi bir meseleye işaret etmek için konuştuğu biliniyordu. Bu, yeryüzünde daha önce eşi benzeri görülmeyecek kadar muazzam olan Gadir hutbesiydi.  

Bu hutbeyi izleyenler izledi, dinleyenler dinledi, anlayanlar anladı, anlamayanlar ise gaflete düştü.

Daha sonra oradaki Müslümanlar İmam Ali’ye biat ederek şöyle söylediler: “Müjdeler olsun sana ey Ali! Hem bizim hem de inanan tüm erkek ve kadınların mevlası oldun.”

Peygamber Efendimiz (s.a.a), Hz. Ali'nin (a.s) imameti, bilgeliği ve üstünlüğünden daha önce birçok yerde bahsetmiş olmasına ve Gadir gününe kadar bu gerçeği defalarca dile getirmesine rağmen, o gün Risalet'in tamamlandığı ayet-i kerime ile bildirildi. (Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım – Maide 3)

Önce herkes biat etti, sonra kalpten inanmayanlar huzursuzlanmaya ve itaat ettik diyen diller kararsızlaşmaya başladı. Daha sonra aşağılamaya varan ifadeler kullanıldı. Peygamber Efendimiz (s.a.a) geri dönenleri görüp bir metin yazarak peygamberlik mührü ile ölümsüzleştirmek istediğinde ise hastalığı bahane edilerek “Peygamber sayıklıyor” dediler. Çünkü eğer bu vasiyet yazılırsa geri dönüşü olmayacağını herkes biliyordu.

Yüce Allah’ın (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de “O kendi heva ve hevesiyle konuşmaz” buyurduğu Resulullah (s.a.a) sayıklamakla itham edilmiş ve yüzüstü bırakılmıştı. Gerçek açığa çıkmış, ancak hak gasp edilmişti. Emri hak vaki olup, Resulullah (s.a.a) sevgili Rabbine kavuştuğunda ise, Hz. Hüseyin’in Kerbela'da yalnız bırakılması gibi İmam Ali (a.s) o gün yalnız bırakıldı. İşte bunun üzerine şu sözler kalplere dokundu: Sakife olmasaydı Kerbela olmazdı... Zehra'nın kaburga kemiği kırılmasaydı Hüseyin'in başı kesilemezdi.


Yazı: Reca Muhammed Baytar - Lübnan

Çeviri: Merve Soydaş Gök

العودة إلى الأعلى